Güzel Görmek

İnanç aklınızın kavrayabileceği bir şey değildir. Gönlünüzdeki bazı kavramların dışa yansımasıdır. Kalbinizin inanacağı manevi bir haldir. Eğer kalbiniz manevi hazzı yaşamıyorsa bu yok anlamına gelmez. Bizler anlamalıyız ki yaşadığımız bedenin ötesinde ruhaniyizdir. Dalından koparılmış bir çiçeğin hüznünü kim yaşamak ister? Oysaki susturduklarını bir duyabilse insan içindeki hüznü yaşar ve hayatın anlamını, hayatın da ona kattıklarını görür. İç huzurun, beraberinde insana ne çok şey katacağına da inanır. İnanmanın özü budur. İnsanların kalplerine ve akıllarına ne hükmedilmişse o hükmü hissettiklerini sanırlar ve öyle de yaşarlar. Aslında ne büyük yanlıştır. İnsan fıtratını değiştirebilir, nasıl ki güzel şekli ile yaratmış olan biz insanlar, kötüyü, çirkini bulduysa güzeli de bulur. Her şey sizin elinizdedir. Siz nasıl görürseniz ve hissederseniz hayatınız da ona göre şekillenir. İyiyi görmek isterseniz hayatı da öyle algılarsınız. Burada her şey algınızla alakalıdır, şekillendirici sizsiniz. Sizin insana, dünyaya, yaşama bakış açınız, görmek istediğiniz renkle alakalıdır. Renkli camdan bakanlarla siyah bir camdan bakanlar farklı göreceklerdir. İşte bakış açınız size dünyanın yaşanır güzel bir yer olup olmadığını anlatır. Bazı kavramların da aynı olmayacağını anlarsınız. İnsanlar tevekkül eder, bir bütünün parçası olduğunu bilir. Bedeni, ruhu bir bütün olarak kabullenir. Öyle ise hayata ve olaylara inanç gözüyle bakarsak her şeyin güzelliğine de ulaşmamız mümkün. Hakikat senin hissettiğinle alakalıdır. İnanmanın, güzel görmenin arkasındaki tezahür budur. İnsanlar beş duyusunu yenmeyi ancak dokunarak, hissederek, görerek başarıyorlar. Ne var ki başka türlü görmek için de inanmak lazım. Görmek, görünüşle yansımanın ötesindedir. Açık seçik olmayınca; -ortada olmayana nasıl inanıyorsak örneğin bir ağacın kokusuna, rüzgârın varlığına vs. gibi- kişinin inancı da, sahip olduğu düşüncelerini, duygularını etkiler. Yaşamının her haliyle; olumlu, olumsuz yansımasına da bir vesile olduğunu kabullenir. İnanç sizi daha iyiye götürebilir. Yaşadığımız süre boyunca değişime uğruyorsunuz. Bir şeylere bağlanıyorsunuz. Aslında bu bağlanma değildir: “kendi içinde kaybolma alemi, var olan zamanın arasına sıkışma manası.” Hayatı algılayış biçiminiz ile alakalı. Siz başkalarının varlığını üstleniyorsunuz, yaşama bağlanmak ve sığınmak için. Sadece kendinize inanıp sığınsanız varlığınızı ve bütünlüğünüzü kabul etseniz, başka hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyaç duymayacaksınız. İnanç sizi var olmayla, kendinizle, yaşamla bütünleştirecek. Bu değişim hayatınızın bundan sonrası için olumlu olmalı. Kişinin en büyük düşmanı kendisidir; henüz elde edemedikleri değil. Umut etmek, hayaller kurmak, beklemek geleceğe dairdir. Geleceği de yaratıcı olan bilir. Yaratılmış olan her canlıyı hoş gör, yaşamına saygı duy. Bu dünyada hiçbir malın sahibi olmadığın gibi, bedeninin bile sahibi değilsin, bir emanetçisin. Sana sunulan yaşamına her halinle minnettar kal ve şükret. Bu dünyada olma şansı verilmiş kullardansın. Biz farkında olmasak da ne çok şey değişiyor hayatımızda. Senin için ufalanan kayalar yol olmuş, senin için kesilen ağaçlar ve birçok şey senin içinken, sen insan olmanın en üst mertebe olduğunu unutmuşsun sanki. Doğan güneş günün habercisi aslında, her gün farkında olmadığımız bir gün yaşanası güzellikte… İçinde bulunduğumuz yaşam koşuluna alışmış, doğan günün bizlere verilen bir mucize olduğunu unutmuşuz. Sanki biz insanlar inanmayı unutmuşuz, sıradanlaşmış her şey. Sanki ağaçlar, yapraklar, rüzgâr, hayvanlar, bütün doğa farkında da, sanki insan unutmuş.
İnan, varlığını gör.


Özlem Bayrakçı Erkan


OKUNMA 1165



  

Join me on Facebook Follow me on Twitter Follow me on Instagram Email me