Eşi merdivenin trabzanlarından seslendi: “Mandelina, Mandelina!” Mandelina, birkaç saniye durduktan sonra cevap verdi: “efendim?” Eşi, ben banyoya giriyorum oradan da yatacağım, dedi. Mandelina, çok erken değil mi? Hem birkaç dakika sonra yemek de hazır, dedi. Eşi bunları duymadı bile, banyoya gitmişti. Mandelina ağır adımlarla merdivenin trabzanlarından mutfağa geri döndü. Kızartma yaptığı tavanın altını kapattı. Mutfağın camından dışarı baktı. Birkaç gündür aralıksız yağan kar muhteşem görünüyordu. Sokak lambasının altında pırıl pırıl parlayan karlar Mandelina’nın ruhunu dinginleştirdi. Bir küçük kadeh aldı. İçine kırmızı şarap koydu. Sofra kurmasına, masada oturmasına gerek yoktu. Bir tabak hazırladı. Salona geçeyim diye düşündü. Salonun camı yere kadar uzanan büyük bir camdı. Oradan dışarıyı izlerim diye düşündü ardından eline tabağı ve şarap bardağını aldı, salona gitti. Salonda abajuru yaktı. Elindeki bardağı ve tabağı da abajurun olduğu sehpanın üstüne koydu. Şarabı aldı camın önüne doğru gitti. Şarabı camın önünde içti, dışarıyı izlerken şarabın nasıl bittiğini bile anlamadı. Sonra mutfağa gitti bir kadeh kırmızı şarap daha doldurdu ve geldi. Tabağı aldı birkaç çatal bir şeyler yedikten sonra çok fazla acıkmadığını fark etti, tabağı bıraktı. Bu arada şarabı bitmişti. Bir kadeh daha alsam mı diye düşündü. Kalktı yavaşça mutfağa gitti bir kadeh şarap daha doldurdu. Şarabı içti. Sonra tabağı mutfak tezgâhına koydu. Aslında Mandelina çok temiz ve titiz bir kadındı ama tabağı temizleme gereği bile duymadı ve tezgâhın üstüne öylece bıraktı. Sonra elindeki kadehe baktı bir kadeh daha mı şarap alsam diye düşündü. Evet evet, dedi kendi kendine. Bir kadeh daha içsem iyi olur. Bir kadeh daha doldurdu ve salona geldi. Abajurun yanındaki koltuğa oturdu elindeki bardağı sehpanın üstüne koydu ve kitabını açtı. Kitabını okumaya başladı. Şarabı bitmişti. Sonra Mandelina azıcık uzanmalıyım diye düşündü. Bardağı olduğu gibi sehpanın üzerinde duruyordu. Eline kitabı aldı ve deri koltuğun üzerine uzandı. Deri koltuğun ucunda duran battaniyeyi de bacaklarına sardı. Camdan dışarı baktı bir an gözü aya takıldı. Parıl parıl parlayan bir ay vardı. Mandelina kitabını okumaya başladı. Gözlerini açamayacak kadar yorgun hissediyordu kendini. Saate baktı saat daha on bile olmamıştı. Ne kadar çabuk uykum geldi sanırım şarabın etkisi, dedi. Sonra kitabı bir daha okumaya koyuldu, bu arada eşini hiç görmedi koltukta uyuyakaldı. Sabah oldu, sabah çok erken saatte uyandı. Daha gün doğmamıştı bile. Üstünü giydi ve evin arkasındaki dağa doğru yürümeye başladı. Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu. O kadar güzel kar yağıyordu ki Mandelina karın etkisiyle bayağı yürüdü. Yerde Mandelina’nın ayak izlerinden başka hiç iz yoktu. Kar pamuk gibi Mandelina’yı sarmıştı o hisle yürüdü, yürüdü dağın eteklerine kadar geldi. Aşağıda sonsuz bir uçurum varmış gibi hissediyordu Mandelina, ne kadar yüksekteyim diye düşündü. Dağın eteklerinin ucunda bir kayanın üstüne oturdu, sağ elini çenesinin altına koydu; diğer elini bacaklarının arasına. Güneşin doğuşunu bekliyordu. Bu arada Mandelina’nın koyduğu kahvenin kokusuna eşi uyandı. “Mandelina!” diye seslendi. Mandelina yoktu. Eşi şaşkınlık içindeydi. Saat çok erken nerede olabilir ki, dedi. Arka kapıya, mutfağın kapısına, doğru yöneldi. Mandelina’nın ayak izlerini gördü. Meraklı ve heyecanlı bir şekilde ayak izlerini takip etmek için dışarı çıktı. Baktı ki ayak izleri arka bahçeden çıkmış dağa doğru gidiyordu. Hemen geri döndü üstüne montunu aldı ve ayak izlerini takip etmeye başladı. Dağa doğru gitti, gitti, gitti... Mandelina ne kadar uzaklaşmış, dedi. Endişe ve kaygıyla, bir şey mi oldu acaba, dedi. Mandelina Mandelina nerdesin, diye aklından geçiriyordu. Dağın eteklerine kadar çıktı. Mandelina’yı bir taşın üstünde öylece otururken gördü. Saçları toplanmış diyemeyeceği kadar dağınık, dağınık diyemeyeceği kadar toplu görünüyordu. Öylesine ucuna toka takmış saçları rüzgârda dağılıyordu. “Mandelina” diye düşündü. Ah Mandelina! Saçlarının arasındaki beyazları bile görüyorum. Mandelina Mandelina, diye yüreği sızladı. Nasıl yalnız görünüyorsun Mandelina dedi. Ben seni ne zaman yalnız bıraktım bu kadar. Ne zaman ellerini bıraktım Mandelina. Sen ne zaman bu kadar yalnız kaldın. “Ah Mandelina!” dedi. Seni tanıdığımda 20 yaşındaydın. Ah Mandelina. Seni tanıdığımda hiç susmadan konuşan bir kadındın. Ağzında lokma varken bile konuşurdun Mandelina dedi. Şimdi… İçinden o kadar çok şey geçiyordu ki… Mandelina diye bağırmak istedi. Yüreği bağırıyordu da dudakları suskun. Mandelina seni tanıdığımda sen heyecanlı bir kadındın konuşan hiç susmadan anlatan bir kadındın. Mandelina gülen bir kadındın. Ağzındaki sigaranın dumanını üflemeyecek kadar sabırsız bir kadındın Mandelina. Ah Mandelina! O kadar heyecanlı o kadar coşkulu bir kadındın ki… Neden bu suskunluk neden Mandelina dedi. Sen ne zaman bu kadar yalnız ne zaman bu kadar hüzünlü oldun Mandelina dedi. Yavaş yavaş yaklaştı Mandelina’ya. Mandelina ürkek bir şekilde döndü arkasına. Ayak sesleri onu korkutmuştu. Eşini görünce rahatladı. Eşi Mandelina’nın oturduğu taşın üstüne yavaşça oturdu. Dağdan aşağıya bakıyorlardı. O kadar yüksekti ki… Eşi hiçbir şey söylemedi. Mandelina’nın üşüyen ellerini ellerinin arasına aldı. Sonra Mandelina, ah Mandelina! Ne söyleyeceğimi bilmiyorum kalbimi sana nasıl anlatsam şu an fırtınalar kopuyor içimde. Ah Mandelina! Kendi kendime konuşuyorum dudaklarımdan neden dökülmüyor cümleler, dedi. “Ah Mandelina! Dudaklarımdan dökülmeyen cümleler belki de…” dedi hiç söyleyecek bir şeyi yokmuş gibi. Mandelina içinde kopan fırtınaları hissetmiş gibi eşinin omzuna başını koydu. O arada güneş doğmaya başladı. Mandelina, her sabah bu güneşin doğuşunu izlememe rağmen ilk defa görüyormuşum gibi heyecanlanıyorum, dedi. Eşi şaşkın, hayretler içinde. Nasıl yani, dedi ama içinden. Dudakları konuşmuyordu. Mandelina aylardır belki de yıllardır izliyor ve ben bunun farkında değilim dedi. Ah Mandelina ne zaman bıraktım seni dedi. Ne zaman bu kadar yalnızsın. Ben neredeydim Mandelina dedi. Neredeydim? Sonra güneşin doğuşunu izlediler. Mandelina yavaşça ayağa kalktı. Eşinin ellerini tuttu. Ve eve doğru yürümeye başladılar. Mandelina ruhumun eşisin ve ben seni sonsuz kadar seviyorum. Seninle on yıldan fazladır evliyiz Mandelina ama ben seni bu kadar tanımamıştım; ama ben seni bu kadar hiç yalnız görmemiştim dedi. Ah Mandelina! Ben seni ne zaman yalnız bıraktım sen ne zaman bensiz kaldın Mandelina, dedi. Hüzünlüydü. Dokunsan ağlayacak gibi Mandelina’ya sarıldı. O kadar içten sarıldı ki Mandelina onun hiçbir şey konuşmasına gerek olmadığını anlayacak kadar sıcaklığını hissetti. Eve doğru gittiler.